11.11.06
İşte bizim hikayemiz
Yaklaşık 2,5 aylık bir oğlum var. Adı Yağız. Çok meşakkatli bir hamilelik sonrasında 28 Ağustos 2006 da Ankara da dünyaya getirdim fındığımı.

Bundan bir sene önce hamile olduğumu düşünerek seviniyordum. Hatta çok erken olmasına karşın gidip test bile yaptırmıştım. O kadar emindim ki müspet bir sonuç alacağıma aksini hiç düşünmüyordum. Klinikte testi yaptırdıktan sonraki gün aniden bir kanama olunca inanılmaz bir korkuya kapıldım. Çünkü geçen sene çok erken bir düşük yaşamıştım, bu kez de aynı şekilde bir bebek kaybedeceğim düşüncesi beni çok korkutuyordu. Daha sonucu bile almadan ağladım saatlerce.
Klinikteki kız telefonla arayıp sonucu bildirdiğindeyse sevinsem mi üzülsem mi bilemedim. Hamile değildim... o kadar inanıyordum ki hamile olduğuma hamilelik belirtilerini görmeye hatta kendi kendime folik asit almaya bile başlamıştım :)))) Neredeyse şok oldum hamile olmadığımı duyunca. Ama düşük yapmadığımı öğrenmek beni yatıştırdı.
Bu olaydan sonra biraz hevesimi kaybettim folic asiti almayı bıraktım ve tekrar sigaraya başladım. Canım çok sıkılıyordu.
Sonraki ay yine şüphelerim oldu ben yine aynı şey oldu diyerek hiç üzerinde durmadım. O gün eve giderken öylesine eczaneden evde yapılan bir test kiti aldım ve ertesi gün testi uyguladım. İşte olmuştu ikinci çizgi oluşmuştu Beta HCG (+) görünüyordu artık hamileydim...

9 ay hiç bitmeyecek gibi geliyordu. Bu süre içerisinde, piyasadaki bir sürü annelik kitabını, internetteki bütün gebelik ve doğum sitelerini ezberleyene kadar okudum. Benim için son derece eğitici bir süreçti hamilelik. Zaten eğitimim gereği bu konulara oldukça aşinayım ama insanın yaşayarak görmesi daha başka oluyormuş.
Ama bu okuma durumu zannedildiği gibi çokta olumlu bir şey değildi benim için zira kişilik özelliğimde biraz paranoyaklık var. Sanıyorum bu yüzden, okuduğum,hamilelikte görülen bütün riskleri sanki yaşayacakmışım gibi kokuya kapılıyordum. Doktorum artık kitap ve internette bir şeyler okumamamı söylüyordu. Ama bundan alıkoyamıyordum kendimi. Eşim bazen ne yapacağını bilemiyordu ona uzun uzun anlatıyordum okuduklarımı zavallım oda benle birlikte korkmaya başlıyordu ve biz hemen doktora koşuyorduk :) şimdi gülüyorum...( o gülmüyor :) )

Derken derken 8. ayıma geldiğimde artık iyice ağırlaşmıştım, temmuzun başıydı, bir sabah yürüyemeyecek kadar büyük bir sancıyla uyandım. İnanılmaz bir ağrıydı ama doğum sancısı olmadığından emindim. Doktorumu aradım bir haftalığına tatile çıkmıştı adamcağız. Ne yapacağımı bilmiyordum annemler tatil için bize gelmişlerdi beni de alıp doğumum için Ankara'ya gittik orada ZTB ın çayyolu polikliniğinde testler yapıldı. Ağrılarımın sebebinin böbreklerimde oluşan taş ve kum dökme sonucu olduğunu öğrendik. Hamilelikte sık görülen bir durum dediler ama ben yürüyemiyordum...
9. ayıma geldiğimde hala ne yürüyüş yapabilmiştim ne de egzersiz. Merdivenlerden bile inemiyordum. kum döküyor olduğumdan acılar içinde kıvranıyordum sürekli yatıyordum ve inanılmaz kilo almıştım. Kilonun ötesinde acayip bir şişlik vardı her yerimde. Görenler acıyordu halime en çokta babam :)

Hamileliğimin başından beri normal doğum yapmayı planlıyordum oysa 39. hafta muayenesinde doktor ultrason’da bebeğin kilosunun 4 kg olduğunu +/ - 500 gr yanılma payı olabileceğini söyledi bize. Eğer 4,5 kg olursa çok zor bir doğum olabileceğini hatta normal doğum esnasında sezaryene dönülebileceğini söyleyince sezaryene karar verdik ve gece hastaneye yattım saat 23:30 civarında oğlumu doğurmak üzere ameliyathanedeydim.
Genel anestezi istemediğimden spinal anestezi ile belden aşağı tarafımı uyuşturup öyle yaptılar ameliyatımı. Hastanede geçirdiğim en güzel zaman ameliyathanedeki idi. Acildeki o gergin suratların aksine buradaki doktorlar oldukça sakin görünüyorlardı. Ama yinede bir kez daha doğum yaparsam kesinlikle devlet hastanesinde yapmamaya karar verdim.
Ameliyat başladıktan 10 dakika sonra ameliyatı yöneten ve diğerlerinden daha tecrübeli görünen, son derece kibar ve sevecen bayan doktor yanağımı okşayıp şimdi bebeğinin ağlamasını duyacaksın dedi. Ve o dedikten 2 saniye sonra oğlumun,canımın,hayatımın,öbür yarımın,her şeyimin sesini duydum ilk kez ve gözlerimden yaşlar boşaldı. İnanamıyordum o kadar çok beklemiştim ki bu anı hele son iki ayı geçmemişti adeta. Oysa şimdi içli içli ağlıyordu meleğim. Hemşire onu ameliyathane örtüsüne sardı, kucağına alıp sol tarafımdaki masanın üzerine yatırdı, minicik ciğerlerindeki sıvıyı boşaltmak için bir alet taktı ağzına ve apgar skorunu hesapladı. hemşireye "onu görebilirmiyim?" diye sordum ağırlığını ölçeyim göstereceğim dedi ağırlığını ölçtü 3680gr doğmuştu oğluşum. Sonra tekrar o yeşil ameliyathane örtüsüne sarıp bana yaklaştırdı. O anı bin defa daha yaşasam doymam sanıyorum. Çizgi halindeki kısık gözlerini hafif aralamış öyle bir bakıyordu ki bana hala hatırladıkça gözlerim doluyor. Daha sonra beni ameliyat sonrası odasına aldılar bebeğimi de oradaki minicik yatağa yatırdılar. Doğduğu andan itibaren durmadan ellerini emiyordu, hemşire "bu çok acıkmış annesi" dediğinde onu bir an önce beslemek için içimde duyduğum heyecanı tarif edemem.

Yıllarca bize Freud okuttular. Anneliğin toplumun kadına yüklediği bir rol olduğuna inandık hep ama anne olunca bunun sosyal bir yükümlülükten öte bir içgüdü ve Allah tarafından kadına bahşedilmiş bir ayrıcalık olduğuna oracıkta karar verdim.

Biraz sonra odamıza geçtik odamızda anneannemiz bizi bekliyordu. Beni sedyeden yatağıma aldıktan sonra herkes çekildi ve biz annem ben ve oğlum baş başa kaldık. Annem heyecandan ne yapacağını şaşırdı, adeta eli ayağına dolaştı. Onu sakinleştirmekte bana düştü bir yandan da başımda ağrılar başlamıştı bu spinal anestezinin yan etkisiymiş meğer. Neyse annem zar zor bebeğimin altını bezledi ve üzerini giydirdi.
Allah’ım minicikti elleri, kolları, ayakları, bedeni, ağzı, burnu minicik bir melekti yavrum benim. Peygamberimizin sünnetini yerine getirmek üzere kayınvalidemden istediğim hurmayı annem eliyle ezip minik bir parça ağzına koydu ve bir iki damla zemzem suyu damlattı. Yavrumun ağzına ilk giren şey hurma ve zemzem oldu çok şükür. Ondan sonra sevimsiz oda hemşiresi onu emzirebileceğimi söylemek yerine bebeğimin ağzına mamayı dayayıverdi. Oysa onu zar zorda olsa emzirmeliydim. Bu yüzden çok kızıyorum ona. Neyse olan oldu demekten başka çarem yok. O gece hiç uyuyamadım bebeğime baktım bütün gece onun yüzünü,hatlarını kazımak istercesine beynime bütün gece baktım baktım baktım.

Hala bazen geceleri yada o gündüz uyurken gidip bakıyorum yüzüne o minik,o melek, o masum yüzüne. Bir gün doyarmıyım bilemem ama bu zamanlarımızın kıymetini bilerek mutlulukla geçmesini diliyorum.

Allah onu ve onun gibi nice minik melekleri annelerine bağışlasın.
 
posted by Swayline at 01:17 | Permalink |


0 Comments:


Lilypie 2nd Birthday Ticker